Yeni Üyelik Haber bülteni üyeliği
|
Sorularla diyabet
Hiçbir ülke, diyabet ya da öteki adıyla şeker hastalığının artmasından kaçınamıyor. 2025 yılında, hasta sayısının iki katına çıkacağı tahmin ediliyor. Bu çok ciddi sağlık sorunu, hem genetik etmenlerden hem de modern beslenme tarzından kaynaklanıyor. Bu afet, bir virüsten ya da bir bakteriden kaynaklanmıyor. Nedeni, beslenme alışkanlıklarımızın genel bağlamda köklü bir değişim sürecine girmesi. Daha açık bir anlatımla, çeşitli ve dengeli bir beslenmeden, şeker ve yağ bakımından zengin bir beslenme düzenine geçiş. Kısacası, çağdaş yaşamın olumsuz yüzlerinden biri... Epidemi (bir hastalığın görülme sıklığı), hamburger büfelerinin bulunduğu her yerde büyük bir hızla alan kazanıyor. Asya'da, Afrika'da, eski Sovyet ülkelerinde, her kentte "fast-food" satan restoranlara rastlamak mümkün. Hatta, en küçük Pasifik adalarında bile, bu tür yiyecekler satan en az bir büfe bulunuyor. Mutfak alışkanlıklarına bağlı Çin'de dahi, bir kâse pirincin yerini kızarmış patates külahı, yeşil çayın yerini ise, şekerli ve gazlı içecekler almış. Pekin’de, köylülerin uzak eyaletlerden ailece gelip, kentin görkemli "McDonald's"ında yemek yemeleri çok moda. Görülme sıklığındaki artış, genellikle 45 yaşından sonra ve aşırı beslenmiş bireylerin tutulduğu tip 2 ya da şişman diyabet de denilen hastalığı kapsıyor. Tip 1, zayıf ya da insülin bağımlısı diye sınıflandırılan diyabet ise, başka çevresel etmenlere bağlı olarak gelişiyor. Bu bakımdan, tip 1 diyabeti ayrıca ele alıyoruz.
1. Diyabet nedir?
Gerek tip 1 gerekse tip 2 diyabetin özellikleri aynı: pankreastaki Langerhans adacıklarının içerdiği özel bir hücre topluluğu olan beta hücrelerinin salgıladığı insülin hormonunun yokluğu ya da vücudun bunu yetersiz kullanımına bağlı olarak kanda şeker (glikoz) düzeyinin, yani gliseminin yükselmesi. Organizmanın tüm dokularına enerji katmakla yükümlü şekerin, bu işlemi doğru bir şekilde yürütmesi gerekiyor. Çağımızda, insülinin etki mekanizması ayrıntılarıyla anlaşılmış bulunuyor. Hücre içinde insülin, kinaz denilen enzimleri etkinleştiren, kendi reseptörüne (alıcı) bağlanıyor. Kinazlar, yüksek enerji molekülü olan ATP aktarımından kaynaklanan fos-fatı reseptöre eklemek, yani reseptörü fosforlamak görevini yürütüyor. Fosforlama işleminin iki sonucu var. Bir yandan, hücreiçi tepkimeler yoluyla "taşıyıcı" molekülleri etkinleştirmeyi; dolayısıyla, şekerin hücre içine girmesini sağlıyor. Öte yandan da, hücrede glikojen (basit anlamda kas nişastası) depolanmasına yol açıyor. Şeker, bu depo sayesinde, yemek aralarındaki açlık dönemlerinde, gerektiği zaman enerji ihtiyacını karşılamak üzere, hücre mekanizması tarafından kullanılıyor. 2. Diyabet nasıl araştırılıyor?
Tip 2 diyabet, bir belirti vermeden, tanıdan sözgelimi on yıl önce başlamış olabiliyor. Tek tanı yöntemi, glisemiyi, yani kandaki şeker düzeyini ölçmek. Bu düzeyin üst sınırı, 8 saatlik açlık sonrası için 126 mm./dl. olarak belirlenmiş. Söz konusu sınırı aşan durumda diyabet tanısı konuyor. Bunun en güvenilir yöntemi ise, kişiden alınan bir miktar kanın laboratuvarda analiz edilmesi. Glisemi kontrolü, ne yazık ki, ancak bir doktorun isteği doğrultusunda yapılıyor. Kişinin bu kontrolü gönüllü olarak yaptırma-sına ise çok ender rastlanıyor.
3.Tip 2 diyabetin nedenleri neler?
Tip 2 diyabet, insülin salgılamada bir yetersizlik ve hücrelerin bu hormona karşı duyarlılığının azalması sonucunda gelişiyor. İnsülin, normal işlevini yerine getiremiyor ve beta hücreleri daha çok insülin üretemiyor. Dolayısıyla, şeker hücreye gerektiğince giremiyor ve aşırı miktarlar halinde kan dolaşımında kalıyor. Tip 2 diyabetlilerin çoğunda, süreç içinde, giderek pankreastaki beta hücreleri de yıkılıyor. Ve durumun, kişiyi insülin bağımlılığına yönelttiği görülüyor.
|
|
Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa |
Gizlilik Sözleşmesi |
Üye Girişi